İŞÇİ ÜCRETLERİNİN DÜŞÜK GÖSTERİLMESİ VE ÇÖZÜM YOLU

YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
Tarih : 16.09.2008
Esas No : 2007/23718Karar No : 2008/23880
4857 – İŞ KANUNU (İK) 8 / 32
ÖZET: Emsal ücret araştırması yapılarak hesaplamaya esas alınan ücret miktarı
belirlenmeli ve sonucuna göre gerekirse ek rapor alınmalıdır.
DAVA: Davacı, kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin, bayram, fazla mesai ücreti ile konut
yardımı ve huzur hakkı alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme,
isteği kısmen hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz
edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi G.D.T. tarafından düzenlenen rapor
dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş
karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak
tanımlanmıştır. Ücret, kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği
sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine;
dönemlere uyularak ödenmelidir. 4857 sayılı iş Kanunu’nun 32. maddesinde bu süre en çok
bir ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla
sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş
sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması taraflar arasında iş
sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar
Kanunu’nun 323. maddesinin 2. fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin
kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da
meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin
özellikleri, emsal işçiler o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler
göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, işçi ile işveren
arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma
koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi
zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37. maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da
banka hesabına yatırılması hallerinde ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye
verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler,
işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi
muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine
verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da
sürülmesin, muvazaa olgusunun mahkemece resen araştırılması gerekmekle, mahkemenin
belgeye değer vermeden önce muvazaa şüphesini ortadan kaldırması ve kendiliğinden gerekli
araştırmaya gitmesi gerekir. Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da
yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Asıl sorun, yasal yükümlülüğe ve cezai yaptırıma rağmen 8. ve 37. madde hükümlerine aykırı şekilde
belgelerin hiç verilmemesi noktasında ortaya çıkar. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi
konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8 ve 37.
maddelerinin işverene bu konuda bazı yükümlülükler de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen
kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümüne yardımcı nitelikte olduğu gibi, çalışma
yaşamındaki kayıt dişiliği önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin
verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye
verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal
güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının
düzenlenerek işçiye verilmiş olması, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi,
ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar
sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında taraflar delillerinin değerlendirilmesi
sırasında, işverence düzenlenmesi gereken bu tür belgelerin düzenlenmiş olup olmamasının da
gözetilmesi gerekir. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla
zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği
yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi,
meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi
hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi
ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre,
işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili
işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller
birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda, davacının çalışma süresi on
yıl, bir ay, yirmidokuz gün olup, on yedi yıl genel müdür olarak çalıştığı davalının
kabulündedir. Davalı tarafından sunulan ücret bordrolarında günlük brüt ücretinin
12.000.000.TL olarak belirtildiği, davacı da dahil olmak üzere tüm çalışanlar için onbeşer
günlük ücretin tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır. Muhasebeci olan davalı tanığı da sürekli
çalışma olduğu halde aylık onbeş gün gösterildiğini beyan etmiştir. Bu durumda emsal ücret
araştırması yapılarak hesaplamaya esas alınan ücret miktarı belirlenmeli ve sonucuna göre
gerekirse ek rapor alınmalıdır. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA

, peşin alınan
temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 16.09.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.