BAKİYE KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI ALACAKLARININ ÖDETİLMESİ DAVASI (Zamanaşımı Def’i)

T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/3891
K. 2013/12357
T. 1.7.2013
• BAKİYE KIDEM VE İHBAR TAZMİNATI ALACAKLARININ ÖDETİLMESİ DAVASI (Zamanaşımı Def’i – 10
Yıllık Zamanaşımı Süresi Dolmuş Bulunan 2000 Yılındaki İşçi Alacaklarının Mahkemece Dikkate
Alınmaması Gerektiği/Usulüne Uygun Zamanaşımı Def’i Yapıldığı)
• USULÜNE UYGUN ZAMANAŞIMI DEF’İ YAPILMIŞ OLMASI (Süresi İçerisinde Yapılmış Bulunan Def’i
Nedeniyle Yerel Mahkemece Davacının Sadece 2006 ile 2008 Tarihleri Arasındaki Kıdemi Esas
Alınarak Hesaplama Yapılması Gerektiği – Alacak Davası)
• HATALI HESAPLAMA YAPAN BİLİRKİŞİ RAPORUNUN HÜKME ESAS ALINAMACAĞI (Kıdem ve İhbar
Tazminatının Eksik Ödendiğinden Bahisle Kıdem ve İhbar Tazminatı Alacaklarının Ödetilmesi –
Alacağın Hesaplanmasında Zamanaşımı Def’inin Gözetileceği)
ÖZET : Dava, kıdem ve ihbar tazminatlarının eksik ödendiğinden bahisle bakiye kıdem ve ihbar
tazminatı alacaklarının ödetilmesi istemine ilişkindir.Taraflar arasında, işçilik alacaklarının
zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.Uygulama ve öğretide
kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, on yıllık
zamanaşımına tabi tutulmuştur. 6098 S.K. da genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.Davacının,
davalı işyerinde 18.4.2000-1.4.2001 ve 15.2.2006 -28.3.2008 tarihleri arasında iki ayrı zaman
diliminde çalışmış olduğu sabittir.Dava tarihi 05.01.2012’dir.Bu durum karşısında davacının, 2000-
2001 yılları arasındaki çalışma yönünden dava tarihi itibariyle alacak zamanaşımına uğramıştır ve
davalı süresi içinde bu dönem yönünden zamanaşımı definde bulunmuştur.Mahkemece davacının
sadece 15.2.2006-28.3.2008 tarihleri arasındaki kıdemi esas alınarak hüküm kurulması gerekirken
hatalı hesaplama yapan bilirkişi raporuna göre karar verilmiş olması bozma nedenidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı
vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği
görüşüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal
gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik
görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine.
2-Davacı, iş akdinin tazminatları ödenerek sonlandırıldığını açtığı işe iade davasını kazandığını ve iş
güvencesinden doğan tazminat ve alacaklarının aldığını ancak kıdem ve ihbar tazminatlarının eksik
ödendiğinden bahisle bakiye kıdem ve ihbar tazminatı alacaklarının ödetilmesini istemiştir.
Davalı, tüm haklarının ödendiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının 18.4.2000-1.4.2001 ve 15.2.2006-28.3.2008 tarihleri arasındaki parçalı
çalışmasını toplayarak hizmet süresini 3 yıl 4 ay 27 gün olarak kabul eden bilirkişi raporu hükme esas
alınarak bakiye kıdem ve ihbar tazminatlarının ödetilmesine karar verilmiştir.
Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık
bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden
yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona
erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni
ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava
edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi
mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan
bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç
tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun
böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur.
Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma
olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var
olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı
alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan
itibaren, Borçlar Kanununun 125’inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 146’ncı maddesinde de genel
zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının
doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine
işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması
hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (BK. m. 128).
Borçlar Kanununun 101’inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını
ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.
818 Sayılı Borçlar Kanununun 128’inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir.
Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını
getirmiştir. Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar
Kanunu’nun 151’inci maddesinde yer almaktadır.
Borçlar Kanununun 131’inci maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek
haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına
tabi olur. Türk Borçlar Kanunu’nun 152’nci maddesi de aynı doğrultudadır.
Borçlar Kanununun 133/2 maddesi (6098 Sayılı TBK 154) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla
zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7’nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü
uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
447’inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri
gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı defi ilk oturuma kadar ve en geç ilk
oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu
dönemde 319’uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin
verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011
tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk
oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı
dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı
defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah
dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı
definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre
yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta
iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan
zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir
anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen
zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK.
04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Somut olayda, davacının, davalı işyerinde 18.4.2000-1.4.2001 ve 15.2.2006 -28.3.2008 tarihleri
arasında iki ayrı zaman diliminde çalışmış olduğu sabittir. Dava tarihi 5.1.2012’dir. Bu durum
karşısında davacının, 2000-2001 yılları arasındaki çalışma yönünden dava tarihi itibariyle alacak
zamanaşımına uğramıştır ve davalı süresi içinde bu dönem yönünden zamanaşımı definde
bulunmuştur.
Mahkemece davacının sadece 15.2.2006-28.3.2008 tarihleri arasındaki kıdemi esas alınarak hüküm
kurulması gerekirken hatalı hesaplama yapan bilirkişi raporuna göre karar verilmiş olması bozma
nedenidir.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının
istek halinde davalıya iadesine, 01.07.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi